17 Ekim 2018 Çarşamba

Sorun Brokoli de Değilmişşş !


   Sorun brokolide değil bende demiştim ya daha önce işte arada neler yapıyoruz, yeme düzenimiz nasıl gidiyor bahsetmek istedim. İceoğlan geçen gün bana dedi ki "eline sağlık anne yemekler güzelmiş ama bezelyeyi sevmiyorum, yine de biraz yedim, çünkü değişik şeyler denemek güzeldir." Demek ki reddetme modellerinden birini bozabilmişim,gerçeten çok mutlu olduğum bir andı.Tabi ki yemediği şeyler var ama olsun,bende her şeyi yemiyorum sonuçta.. Bazı şeyleriyle dil ucuyla,yalayarak yada koklayarak deniyor. Ama o mandalinayı emip emip posasını tabağa çıkarması beni maf ediyor böykkk:( 

  Berkay yaklaşık bir aydır (bebekliğinden sonra) tekrar brokoli ve karnabahar yemeye başladı. Ama işte gel gör ki nasıl yiyor. Vallahi utanıyorum söylemeye ama "gaz bombası" olacakmış diye, kahkahalar atarak hüpletiyor ama sadece bol limonlu ve zeytinyağlı halini. Sarımsak acıymış sevmiyor. İki yemek kaşığı kadar tüketiyor, bir yandan da "hahahah bugün tam bir gaz bombası olucam hihihi" diyor. Bende gülüyorum "offf yandık yaa, kapıları kitlicem, gece benim yanıma gelme diye,böykkkk" diye cesaretlendiriyorum. Kendimden utanıyorum evet ama pişman değilim:) Bir arkadaşım var "ay bunu senden hiç beklemezdim" dedi. Ne yapayım peki? En azından zorla değil gülerek ve severek tüketiyor. Yalan da değil yani bildiğin gaz bombası:)) Ayıp ayıp, kocca kadın çocuğunu nasıl teşvik ediyor diyebilirsiniz tabi ama napim a dostlar? 


   Çocukların dillerindeki tat hafızasının ilk 5 yılda geliştiğini okumuştum özellikle ilk 3 yıl kritik önem taşıyormuş. Bende her gıdayı değişik formlarda ve belli aralıklarla tekrar ederek ona sundum. En azından tabağında her zaman bir iki çeşit renkte sebze olması gerektiğini bir süre sonra kabul etti.Zorlamayınca ve mutfakta benimle yemek yapmaya teşvik edince yaptıklarımızdan tatmaya kendi gönüllü oldu. Tatmayı istemesi bile gerçekten güzeldi."Yutmak zorunda değilsin ama bir tadına bakmalısın". Sebzeleri yıkamak,kesmek, kokusunu alması,hissetmesi ve sürece dahil olmasının ben faydasını gördüm. Balkonda saksılarda biber,nane,salatalık gibi sebzelerimiz var yada köy de bahçede daha çok ilgilenip suladığı,baktığı ağaçları,bitkileri var. Dikkat ettimde tohumunu ekip,sulayıp ilgilendiği şeylere karşı daha ilgili. Naneleri kopartıp kopartıp ağzına atıyor mesela.Salatalıkları dalından çekip alıyor ve üstüne sildiği gibi kütür kütür yiyor:) Hatta daha önce burada yayımlamıştım ev yapımı ranch sos yapmıştım onunla havuç vs yiyebiliyoruz bazen. Bu tarz soslar da bazen teşvik edici olabiliyor. Yani ben teşvik etmek adına baya uğraştım diyebilirim.

  Her şeyden önemlisi de "çok sağlıklı,faydalı,yararlı" gibi kelimeleri sık kullanmadığımı belirtmiştim. Çünkü pozitif anlamları olsa bile, cümle içinde kullanış şeklimiz sebebiyle ve sürekli tekrar ediyor oluşumuzdan dolayı olumlu anlamlarını kaybediyorlar. Bizim içinde öyle değil mi diyetteyken ki halinizi düşünün mesela daha çok yiyemediklerinize odaklanıyorsunuz değil mi? Yoksunluk hissi kötü hissettiriyor tabi.. Çocuklara dönersek "Bak bu senin boyunu uzatır yavrucuğum" cümlesi belli bir yaş grubunda ki çocukların ilgisini hiç çekmiyor canım. Çünkü uzun vadeler umurlarında değil, kısa vadeli sonuca bakıyorlar.Baktı ki uzamıyor ıhhh umursamıyor. Hem kabul edelim çoğu sebzenin tadı pek iştahla yenilecek şekilde değil üstelik gaz yapıyorlar.Kale,brüksel lahanası gibi aşırı gaz yapan şeyleri vermiyorum ben mesela.Zaten o nasıl bir kokudur yahu.. Ben daha çok kereviz,kabak,enginar ve aslında her çeşit ota bayılırım. Çocukken annem çok zorladığı için tükürür yada kusarmışım fakat doktor zorlamasıyla beni rahat bırakmasından bir kaç ay sonra yemekle aram düzelmiş, o zamandan beride hiç bozulmadı zaten:) 
  Yani zorlama,kavga yada tehdit/rüşvet bir işe yaramıyor yada kısa sürede günü kurtarıyor. Ayrıca rüşvet sunulan gıdanın itibarını kaybettiğini düşünüyorum."Bu yenilecek gibi değil ama yersen dondurma alırız" mesajını verince onlarda "demek ki zor yenilen bir şey ki karşılığında ödül var" diye düşünüyorlardır. Bu da çocuktan değil bizden kaynaklı bir yeme sorunu oluyor. Suçlu yine biziz yani canım.
 Yemekler hakkında konuşmayı denedim bir kaç kez.Mesela spor yapmayı çok sevdiği için tahıl grubunun enerji verdiğini,proteinlerin kas yapmasına ve güçlenmesine yardımcı olacağını söyledim.Hatta hastayken yada biz hastayken işte portakaldı,kiviydi ne bileyim nar vs gibi şeylerin içindeki c vitamini iyileştirir,ishal olunca yada kabız oluncacanın yanıyor karnın ağrıyor ama işte muz yada elma,armut gibi şeyler bunlara iyi geliyor gibi konuşuyoruz. Aslında biz herşeyi konuştuğumuz için bu bana normal geliyor yoksa her çocuğun ilgisini çekecek bir konuşma değil:)) Hurma,çiğ ceviz/fındık/badem gibi şeyleri evde hep bulunduruyorum kutu oyunları oynarken sunuyorum mesela eğlenceli vakit geçirirken iyi gidiyor.Hatta yer fıstığı ayıklamak baya eğlenceli oluyor ama etrafı batırması beni geriyor:) Ama bu sene 10kg taze fasulyeyi babasıyla beraber ayıklayıp,kılçıklarını falan temizlediler (berkayın katkısı genelde saplarını kırmak oldu ama olsun) buradan kendilerine teşekkür ediyorum:) 

  Ben en çok ıspanak üzerinde niye bu kadar ısrar var asıl onu anlayamıyorum. Ispanak yemeyen çocuk niye bu kadar dert ediliyor? Onun yerine pazı var mesela. Okulda söyledim mesela öğretmenine "ıspanak yemeyebilir bunun için zorlamayın lütfen". Çünkü çocuk soruyor ve bende ona yalan söylemiyorum, ıspanağın bir yararı yok yani varsa da kilolarca yemek lazım.Çocuk boş yere kendini bunun için zorlamasın. Yinede yediriyorlar galiba geçen gün şikayet ediyordu çünkü. Ay birde çok bilinen ama aslında demir miktarını azaltan ıspanakla yoğurt yemek var.Bazı gıdalar beraber alındıkları yiyecek yada içeceklerle etkisini attırıyor yada azaltıyor.İlk ek gıda döneminde buna çok dikkat etmiştim ama şimdi çok dert etmiyorum yalan söylemeyeyim. 


   Okuldan gelen yemek listesine çok dikkat ediyorum çünkü öğlen yediğini akşam istemediği için hem okulda, hem evde aynı yemek olduğunda sinirleniyor(!) Evet bir gün yediğini ertesi gün yemeyi sevmiyor. Hatta bir gün aynen şöyle dedi "acaba üşendin mi yoksa gezmelerden mi geldin de aynı yemeği yiyoruz biz anne!? he anne?" Yengem o sırada evdeydi kadın hala anlatıyor bu anısını:)) Aa bu arada salata konusunda biraz seçici gerçi soğan banada dokunduğu için çok sevsemde eklemiyorum.Mevsime göre salatasının içeriğine kendi karar veriyor,bende izin veriyorum.Turpları bir çok deneme sonrası dışı beyaz içi pembe olanını sevdiğine karar verdi buna biraz havuç ve kıvıcık ekleyip yağ,limon ve tuzla yiyor.Havuç gibi sert gıdaları tüketmesine diş doktoru da teşvik ediyor. Hem meyve ve sebzelerin farklı formlarda,sıcaklıklarda servis edilmesi çocukların daha olgun bir damak tadına sahip olmasını sağlıyor. Kurutulmuş,konservesi yapılmı,püre yada sıcak soğuk,buharda pişmiş gibi..

  Kötü anlaşmazlıklar ve başarısız biten anlaşmalar sonrası "sağlıklı" yiyeceklerle barış yapmak.. Var mısınız? Önce şu "ama sağlıklıııı" lafını bırakarak tabi. Kelimelerin gücü önemli! Sağlıklı demek bizim toplululumuzda maalesef  "tatsız, tuzsuz, yağsız, berbat" ile eş değer. Çocuk yada sebze sevmeyen bir yetişkin daha "sağlıklı" lafını duyduğu anda olumsuza kodlanıyor. O yüzden bu ifadeyi bırakıyoruz. Ben bıraktım bile."ayy çok lezzetli ham hum" la da çocuk mu kandırıyorsunuz siz:) Küçük ve sevimliler evet ama safta değiller! 

Reklamlar ve dizilerin bu sebze sevmemeyi doğal birşeymiş gibi lanse etmesinden de şikayetçiyim ayrıca. Ben bu durumdan gerçekten çok rahatsızım yani sebze yemeyen çocuğu üstelik kereviz yada işte kabak vs gibi özellikle adını vererek hatta o sırada çocuğun ekşimiş surat ifadesinide göstererek, işte bunu ketçapla yemek çok eğlenceli, şunla tüketmek çok lezzetli gibi lanse edilmesi aslında doğru değil. Son zamanlarda annelerin çok güzel bir imza kampanyası oldu hatta her türlü sosyal mecrada yayımlandı ama sanırım sonuç vermeyecek. Hani şu giyim mağazaları yada kitap evlerinde satılmasını istemediğimiz jelibon,şeker vs gibi saçma sapan şeylerle ilgili. Şimdi birde makarna makinamız var marcato 150 model ve inanılmaz eğlenceli oluyor uğraşmak. Bir iki tarif deneyelim bakalım tutarsa buradan da paylaşırım artık.


  















15 Ekim 2018 Pazartesi

Hak Ettiğimiz Yer

  Dünya'nın en önemli dergilerinden biri TİME, anne babaların evlatları arasında ayrımcılık yaptığını ortaya koyan bir araştırma yayınlamış bu sabah sosyal medyada denk geldim.Aslında uzun süre önce yayımlanmış ama ben yeni okudum:) Dergi editörlerinden J.Kluger "ayrımcılıkta kardeş etkisi" isimli kitabında ebeveynlerin %95 nin bir çocuğuna daha düşkün olduğunu geri kalan %5 inde yalan söylediğini öne sürüyor. Her anne-baba 
çocukları arasında birinin davranışlarını daha çok onaylama ve beğenme güdüsüne sahipmiş.Daha sonra bazı oranlar,cinsiyetlere ,yaşlara,ilk yada ortanca çocuk olmaya göre bazı istatistikler var. Mesela küçük çocuğa her zaman pozitif bir ayrımcılık vardır ve bu normal tabi.Bence çocukların ne kadar küçük oldukları ve karşıklı sevgi süreci o "aaa asla çocuk ayırt etmiyorum" lar çocuklar büyüdükçe,araya mesafeler,ilişkiler vs girdikçe mutlaka değişiyor ve biri diğerine göre öne geçiyor.
Tabi bu benim kendi tecrübelerimden yola çıktığım bir sonuç.. 
Bende dün akşam Berkay'ın yaşıtı bir arkadaşının doğumgününden döndükten sonra bunları yazmıştım..
Çocuğun kardeşi oldu, başka kardeşleri olan yaşıtları çocuklar vardı,onların aralarında konuşmaları,bebeklere çocukların ilgisi vs beni biraz düşündürdü.
  

Şimdi bakıyorum da bu tatlı oğlan benim hayatıma sihirli bir değnekle dokunmuş gibi. Hayatım tamamen olumlu anlamda değişti diyebilirim. Sanki beni büyütüyor, daha iyi ve anlayışlı bir insan olmamı sağlıyor. Koşulsuz sevmeyi öğretiyor, daha büyük bir kalbe sahip olmayı.. Oğlumun babasına da ayrıca teşekkür ediyorum. Bana anne sevgisini tattırdığı, anneliği deneyimleyebilme cesaretini verdiği için. "Benden başka bir benin yaratılışında çok önemli bir rolü var" diye bir ifade okumuştum loğusayken ve aklımda aynen olduğu gibi kalmış. Çünkü bende tam olarak böyle düşünüyorum.Bana miniğimi hediye ettin.Benim rehberim o...Bunu biliyorum. 

  Oğlumu yetiştirirken varlıkları ile maddi/manevi beni destekleyen&desteklemeyen aile yakınlarıma da teşekkür ediyorum. Berkay büyüdükçe çok şey değişti. Çünkü artık sadece duygularımı hissetmekle kalmıyor beni anlıyor. Göz göze geldiğimiz her an gülümsüyor ki bu çok kişinin dikkatini çekmiş "nasıl sevgi dolu" diyorlar. Gerçektende çok sosyal ve sevgi dolu bir çocuk. Benim için "7 cihanla barışık,geveze,babacı,huysuz,sürekli hareket halinde" diyor tanıyanlar.

  Benim jenerasyonumda çoğu anne yada baba "ben annem/babam gibi olmayacağım" der ama bazısı olumlu bazısı olumsuz manada kullanır. Sonunda öyle oluyor mu bilemiyorum ne kadar kaçtıkça bazı şeylere o kadar yaklaşıyorsun ama hayır, ben her aradığında orada olacağım! Yalnız olmadığını ve çok sevildiğini bilsin istiyorum. Çokta seviyorum. Bazen oyun sırasında yanaşıp ensesinden öpüyorum oynadığı oyunu kesmeden "bende seni çok seviyorum annecim" diyor. Bir gün durduk yere ağlamaya başlamıştı. ve normalde ağlayan bir çocuk olmadığı için telaşlandım "ne oldu bir yerin mi ağrıyor,bir şey mi var" diyor bir yandan sağına soluna bakıyorumdum. "Hayır canım yanmıyor yani bilmiyorum, sadece hissediyorum, gözümden yaşlar geliyor, sizi çok sevdiğim için anne" dedi. Gördüğüm annelik dışında ona birşey veremem korkularım o an yok oldu.
  Annemle birbirimize doğru adım atabilelim diye iki senedir çok uğraştım. Ben kendi yanlışlarımı kabul ettiğimi falan söyledim, bana neylerin dokunduğunu söyledim ama o hiç bir şekilde kabul etmiyor. Hep doğru yaptığını ve neden şimdi daha yakın olmak istediğimi anlamadığını söyledi. "Ben kesinlikle hep sevgi doluydum,sen sonradan tuhaflaştın soğudun,kardeşini çok kıskandın zaten kıskanç bir insansın" diyor mesela..üstelik ben sakin şekilde sorunlarımızı çözmek için uğraşırken. "Kimi kıskandığımı gördün, yani bir sürü güzel olmayan huya sahip olabilirim ama kıskançlık bunlardan biri değil" diyorum o zaman "benim yakın olduklarımı sürekli söylüyorsun,kardeşini kıskanıyorsun" diyor.Peki diyorum verdiğin örneklerdeki tek ortak payda sensin farkında mısın? Tabi cevap yok.. 
 Kardeş travması ve kardeş kıskançlığı çok karıştırılıyor. Bende artık gerçek manada bıraktım. Görüşüyorum tabi çünkü oğlum büyük annelerin ve dedelerin sevgisinden mahrum kalsın istemem ama öylesine ve çok az görüşüyorum. O hala oğluyla,kocasıyla,işiyle,hayatla olan dertlerini anlatıyor.. Ben daha önce anlatmaya kalktıklarımdan cevabımı aldığım için genelde destekleyici olmayı seçiyorum. Ona yetmediğinin farkındayım ve bu durumun benim için yük olduğununda o farkında. Kardeşimleyse aramda hiç bir sorun yok, ikimizde hayatlarımızı yaşıyor olduğu kadar görüşüyoruz. Hatta o bile bazen annemin bu davranışlarından rahatsız oluyor, böyle konular açıldığında bana bakışını annem bir fark etse. İçimdeki annelik ile barış içindeyim, hep öyleydi. Ama hamileyken bu yüzden çocuğumla (yada fetüsle diyelim) bağ kuramamış, doğduktan sonra olacaklar ile ilgili hep korku yaşamıştım. İkinci çocuğu istemeyişimin altında en çok bu neden yatıyor, sonra ülkedeki durumdan kaynaklı maddi nedenler(tüm suçuda ona atamam). Eşit davranamamak ,birini kayırırsam ki evet evlat çoğaldıkça sevgi çoğalıyor olabilir ama genelde çoğu kişide çocuk ayrımı yapıldığını görüyorum ki buna birinci elden şahidim..Yapamam.

  Ama artık hikaye benimle ilgili,eşim ve oğlumla yaşadıklarımla ilgili, dışarıdakiyle değil.. Bazen benimde oğlum gibi ,tam nedenini anlayamadığım şekilde gözlerimden yaşlar geliyor ama huzurluyum..artık. Bir süredir. Şükür edecek şeylere yoğunlaşıyorum sahip olamadıklarımdansa. Eksikliğini hissettiğim şeyleri farklı yollarda kapatmaya çalışmak yerine bu duygunun nedenine inip kendimi tamamlayabilmeye, olmadığı yerde çokta zorlamamaya başladım. Bu yaşa kadar bunları düşündükçe içimde biriken bir öfke ile boş yere baş etmiş, yok yere bu olumsuz duygularla yaşamışım diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bunuda yol gösterici aramayı bırakıp kendime dönünce fark ettim. Tamam biliyorum baya geç oldu ama oldu,olmaya çalışıyor. Uzun süredir çok daha iyiyim. Bu kendi kendime olmadı tabi izlediğim bazı şeylerden,kohn yada grille'nin kitaplarından,gestalt terapi ile ilgili videolardan,ne bileyim ışık olabilecek çoğu şeyden. Hayatımdaki herkesin varlığı için iyi ki diyebiliyorum, sonuçta beni ben yaptınız. Ama beni en çok oğlum tamamladı, hiç yaşamadığım bir sevgiyle doldurdu ve nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde de artıyor. Ne zaman umutsuzlansam o minik eller yanaklarıma dokununca sırtım dikleşiyor. Tam manasıyla varlığıma sevgisiyle dokunuyor. 


  Yeni bir kitaba başladım Anne'nin Duygusal Yokluğu/ The Emotionally Absent Mother. kapağındaki “anne oradayken bile her şeyi eksik olan, bir şekilde ayakta kalmış o annesiz çocuğa… bu kitap senin için.” şeklindeki ithafını okuyunca hemen kitabı aldım.

“İyileşme süreci hiç bitmez, ama acı bitebilir ve annesiz gibi hissetme duygusu tamamen ortadan kalkabilir. İyileşmenin hiç bitmemesinin nedeni sürekli değişiyor olmamızdır. Bir kez geçmişe bağlı kalmaktan kurtulunca, kısacık bir zaman aralığı bile bakış açımızı değiştirir.”



Bu Özgüven mi?

  Kimi zaman daha doğrusu çoğu zaman bir insan yetistirmenin, çocuk yapmaktan çok daha önemli oldugunun farkında degiliz.

  Timothy Green'in sıradışı yaşamı filminde bir sahne var.. Çocukları olmayan bu çift bir kutuya koydukları,çocukları olsa nasıl olmasını isterlerdi diye düşündüklerini yazdıkları kağıtları alıp gömüyor ve akşam topraktan inanılmaz tatlı bir çocuk çıkıyor ve hikaye başlıyor. Benim hoşuma giden kısım ise bu videodaki ve çocuğun maçta gole gittiği bölüm. Kadının bir kız kardeşi var,böyle herşeyi kıyaslayan, kibirli ve çocuklarının başarıları üstünden prim yapmaya çalışan biri. Bu sahnede de kendi çocuklarını bir örnek giydirmiş onlar piyano çalıyor falan anne kasıntı bir halde "hadi" diyor "seninkini görelim". Çocuk annesi endişe etsede ortaya çıkıyor ve insanları neşelendiriyor. Evet o bir rock star değil ama insanları eğlendirebilen biri. 

Sahneyi izleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız ve arkasından paylaştığım da bu sene sosyal medyada sıkça paylaşılan ve büyük tartışmalara yol açan aşağıdaki video. 

Yani o çocuğu oraya tek çıkabilme özgüveni ve cesaretini gösterdiği için tebrik etsem de orada ona eşlik etmeyen öncelikle öğretmeni sonrada annesini kınıyorum!!! Yani gerçek düşüncelerimi siber zorba olmamak adına kendimde saklı tutuyorum ama çok acı dolu,üzüntü verici bir sahne değil mi? Yoksa ben mi çok takıyorum acaba ya..

10 Ekim 2018 Çarşamba

Beşiktaş Deniz Müzesi



  Geçen ay Berkay ile 4 müze gezdik biride Beşiktaş Deniz Müzesiydi. Bazen İstanbulda turist gibi gezmeyi seviyorum.

Buradan çıkıncada Dolmabahçe'nin harika atmosferinde yürüyüp stadımızın önüne vardık ve tabiki sıradaki durak Beşiktaş Müzesiydi ama daha çok ilgisini çeken stadın içini görmek olduğu için biz şeref turuna çıkmayı tercih ettik.

 Çocuklar için çok daha eğleceli olduğu kesin ve düşündüğümün aksine baya talepte olan bir etkinlikmiş,yabancı turistler bile vardı. Soyunma odaları,kupalar,localar,yedek klubeleri vs derken stadın her yerine girmek ayrıcalıkla ve eğlenceliydi.
Aslında buradan da çıkınca Küçükçiftlik Parkta ki kahve şenliğine gidecektik ama önündeki aşırı kalabalığı görünce vazgeçtik bunun yerine motorla karşıya geçip boğaz havasıyla iyice açıkıp yorulan minnağı Kadıköy'de her daim gittiğimiz balıkçıya götürdük. Bazen İstanbul'da tursit gibi gezmek çok eğlenceli oluyor.Bu şekilde daha önce Eminönü,Kapalı Çarşı vs de yapmıştık.Sırada Balat,Kız Kulesi ve saraylar var ve tabiki çocukların en çok ilgisini çeken sarnıçlar..Yaşı tutsa İstanbul muhafızları gezisinede katılmasını isterdim.
  Maalesef ülkemizdeki müze kültürü hatta sanatın hiç bir alanında çocuklar düşünülmediği için yurt dışında gezip gördüğünüz tarzda interaktif, kapsamlı ve içinde çocukların gezdiği müzeler bulmanız çok zor. Koç yada Sabancı gibi özeldeki müzelerde hem çocuklara yönelik etkinlikler oluyor,hemde kalıcı eserlerin dışında dönemsel güzel sergiler oluyor haliyle buraları gezmek daha eğlenceli. Özellikle Koç Müzesi tam çocuklara hitap edecek türden. En kısa zamanda da orayı gezeceğiz.

  Deniz Müzesine ulaşım çok basit çünkü otobüsten yada vapurdan indiğiniz anda karşınızdaki meydan da bulunuyor.Yanında sırasıyla Milli Saraylar Müzesi ve Resim Müzesi de bulunmakta. Devam edip Dolmabahçeden Atamızın fotoğraflarıyla süslü yoldan yürüdüğünüzde 5 dk içinde Dolmabahçe'nin o muhteşem kapısına varıyorsunuz ve hemen karşınızda da KaraKartal'ın stadı yükseliyor. Biz eğer hava güzelse buradan Karaköy'e kadar bile yürüyoruz oradaki mekanlardan birinde dinlenip sonra Galata'ya kadar ulaşabiliyorsunuz. Oradan da ver elini Eminönü. İki günde yürüyerek tarihi yarım ada turu yapmak isteyenler için başvuruları alayım:) Şaka bir yana İstanbul da yaşayıp hala buraları görmeyen yada hakkıyla gezmeyen çok insan var.


  Deniz müzesine dönecek olursak burası ülkemizde kurulan ilk askeri müze ve Osmanlıdan günümüze denizciliğin nasıl geliştiğyle ilgili oldukça kapsamlı bilgiler mevcut.Özellikle o ilk dalgıç kıyafetleri olan bölüm atmosferinide etkisiyle ilgi çekiciydi.Beni en çok gemi battı şamandırası ve tabiki Atamın odası etkiledi.

Kıbrıs şehitlerini vs geçipte en son Dumlupınarı görünce artık gözümden yaşlar geldi. İlk duyduğumdan sonra hiç unutamadığım o ses kaydı "konuşabilirler,türkü söyleyebilirler ve isterlerse sigarada içebilirler.." ve karşıdan gelen kabullenmiş o ses "vatan sağolsun! ah bir ataş ver..." Mekanları cennet olsun umarım haklarını bize helal ederler.

  Eski dalgıçların ayakkabıları Berkay'ı çok güldürdü.Şimdi ki vucudu saran kıyafetleri ve snorkelleri düşününce oldukça tuhaf göründü sanırım.Pek sevgili ecdadın zevk_i safa sürdüğü onlarca kayık,kadırga vs dönemin ihtişamını anlamaya yetiyor.. Bir yanda da savaş zamanı mühimmat taşınan kayıklar,gemi battı şamandıraları.. Aslında kürek çeken otomatlar vs yapılabilirdi çocukların ilgisini böyle şeyler daha çok çekiyor.

Giriş çocuklara ücretsiz, müze kart geçmiyor (zaten neredeyse hiç bir yerde geçmiyor) ,bilet ücreti 8,5 tl. İçeride güzel de bir cafesi ve hediyelik eşya bakılabilecek bir dükkanı var. Farklı dil seçenekleri ile sesli rehber mevcut. Haftaiçi 09.00-17.00 arası haftasonu ise 10.00-18.00 saatleri arasında açık. Çok rahat 2-3 saatinizi alır gezmek. Çocuklar için havadar ve ferah bir mekan olduğu için oradan oraya koşup gemilerin arasında dolaşmak gördüğüm kadarıyla baya eğlenceliydi:) 









Erfelek Şelaleleri Gezisi


   Bir önceki yazıda bahsettiğim Erfelek şelaleleri burası.Aslında Tatlıca Şelaleleri olarakta geçiyor. Yine tabelalar ile bulunması zor olduğu için konum açarak gitmeniz gereken bir doğa harikası daha. Üstelik yaklaşık 20-25 sene kadar önce keşfedilmiş! Doğaya karşı farkındalığın ne kadar az olduğunu, doğal kaynakların ise nasıl sorumsuzca kirletildiğini görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz.

 Dışarıdan bakıldığında müthiş güzellikte bir yer. Yazın en sıcak günlerinde bile serin,suyun rengi turkuaz ve yeşilin 15485 tonunda. Kendiliğinden oluşmuş doğal yürüyüş ve tırmanma parkurları, basamaklar şeklinde yükselen irili ufaklı toplam 28 şelaleden oluşan bu alanın uzunluğu 2 km kadar ama her şelalenin tırmanma zorluğu farklı. Çoğunda tırmanmaya yardımcı halatlar mevcut fakat hemen yan tarafında ahşap yürüyüş patikasıda yapılmış ama oradan çıkıpta bu güzelliğin her anını tadamazsınız benden söylemesi. Orası genelde gördüğü her yere sadece "görmüş" olmak için gelen selfie delisi insanlar yada soğuk sular ve keskin kayaların arasından yürümekte zorlananlar için. Ayrıca Berkay dahil bir sürü çocuk tırmanıyordu, yani biraz totodan iteklemek kimi zamanda yukarı doğru elinden kolundan çekmek gerekiyor ama olsun:) Çok keyifli.


Yakınma konusu 2; dağ başında üstelik göletlerin, şelalerin olduğu bir yere insan upuzun elbiseler yada topuklu ayakkabılar ile gelir mi? Hadi geldin en azından oralardan inatla tırmanmaya çalışıp arkanda kuyruklar oluşturman ne kadar normal? Kısaca ziyaret edecekseniz haftasonu yada bayramlarda uzak durun derim ki böyle güzel bir yerde sinir krizleri yaşamayın. Daha sonra sosyal medyada da bu şikayetleri çok gördüm,yani tek sorun yaşayan ben değilim. Maalesef bu yerlere gelen insanların çoğunluğu bilinçsiz. Her yerde etrafı saran yoğun mangal dumanın yanı sıra çöp kutuları olmasına rağmen olduğu yere bırakılan onlarca poşet çöp benim gibileri tabiki rahatsız ediyor. Şelalenin tepesinde ulaşılması zor yerlerde dahi o eşsiz renkteki suya atılmış sigara izmaritleri ,lcw poşetleri ve pet şişeler.. Gerçekten yazık böylesine güzel bir ülkeyi el birliği ile kirletiyor ve kıymetini bilmiyoruz.

  Burası sonbaharda ayrı güzellikte ve hava daha soğuk olduğu için ziyaretçileri de genelde doğa tutkunları oluyor. İşte o zaman keyfile yürüyüşünüzü tamamlayabilirsiniz. Çok değişik şekillerde ağaçlar ve kendine has bir bitki florası var. Öylece koştur koştur geçmediğinizde tüm bu güzellikleri fark edebilir ,minik su birikintilerinde ki yavru kurbağaları izleyebilirsiniz Biz bu sefer yılan,kaplumbağa,bolca kurbağa ve atmaca dahi gördük! Suyun soğukluğu,tırmanmaya çalışırken ıslak kaylardan kaymak,her köşeyi geçip her tepecikten tırmanında "aman tanrım daha güzeli olamaz herhalde" dedirten cinsten konuşmalar,halatlarda sallanmak,yürümekten yorulmamak,temiz hava..

İnstagram profilime bu geziden kalan fotoğrafları sabitledim eğer isterseniz oradan daha çok fotoğrafa ulaşabilirsiniz.











9 Ekim 2018 Salı

Türkiye'nin Enn Kuzeyi; İnceburun Feneri

    
    Son Sinop gezimizde Berkay'ı kuş bakışı fotoğraflarıyla meşhur şahin tepesine (ki boş yere gitmeyin beton binalardan o güzel manzara kapanmış)hani şu klasik Sinop fotoğraflarının olduğu yer, Tatlıca şelalelerine, limana ve İnce Burun Fenerine götürdük. En çok sevdiği yer şelaleler oldu ama fenerin olduğu noktada ülkenin en kuzeyinde olmak onu heyecanlandırdı.
Bizim için büyük bir olay olmasa da küçük bir çocuk için kısa süreliğine de olsa haritada onca insanın tepesinde olmak büyük bir maceraydı:) 
 -Şimdi ben herkesin üstünde miyim?
-Evet annecim
-Herkesin en tepesinde ben varım!
-He annem hepimizin paşasısın:))) (temam bir daha siyasi dokundurma yok)
-Peki dünyanın en kuzeyi neresi? Oraya da gidebilir miyiz? Gidelim miiiii?
-Bakarız ama oralar çok soğuk ve her zaman ziyaret edilmiyor sanırım.
-Çok mu para lazım gitmek için? (hay realistliğini seveyim çocuk)
-Evet ve uygun kıyafetler edinmek de lazım.Belki bir gün kuzey ışıklarını izlemeye gideriz he daha güzel olmaz mı?
-Kuzey ışıkları nasıl öyle oluyor anne?
-Denizi izlesene sen! 

  Eve gidene kadar zilyon tane kuzey diyarları sorusuyla beynim yandı ama olsun çok güzeldi. Yol Sinop merkezden Akliman'a doğru yaklaşık 15-20 dk sürüyor. Yolda sağ olsunlar tabela falan yok, gerçi yol demeyede bin şahit ister ama sonundaki manzaraya değer.

 Sarıkum tarafına dönünce yolun sonu birkaç köyden geçtikten sonra fenere varıyor. Yolunuzun üzerinde bir tabiat harikası olan Hamsilos da bulunuyor. Üzerine tık tık piiliz ve hemen sitesinden fotoğraflara ve gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer yaz mevsiminde ziyaret ediyorsanız yol boyu Sinop Karpuzu satan yerler var. Sinop karpuzu meşhurmuş meğer bizde yeni öğrendik, minicik ve çok sulular. Aslında bu mekanlar dışında yol boyu içeri doğru kıvrılan yollara öylesine dalınca gerçekten büyüleyici deniz veya orman manzaralarıyla başbaşa kalıyorsunuz. Cesur olun yahu,emin olun karşılığını alırsınız. O kadar çok ıssız koy var ki,yumuşacık kumlarda yürüyüp taşlar toplayıp,gönlünüzce piknik yapabilirsiniz. Veee oralara gidipte mantar,karalahana sarması ve keşkek yemeden de dönmeyin lütfen.



Sonbahar Ritmi


    Ekim ayının neredeyse ortasına geldik ama gerek o kızıllaşmış müthiş ormanları şehir içinde görememekten, gerek havanın bir sıcak bir soğuk tuhaf hallerinden en sevdiğim mevsimin ritmine uyum sağlayamamıştım. Sabahları kalktığımda hava hala karanlık ve puslu oluyor.Bir iki ısınma,esneme hareketi yapıyorum.Berkay'ı servis için aşağı indirdiğimde o yüzüme çarpan ilk soğuk işte o beni asıl uyandıran şey! Köydeyken de en sevdiğim şey sabah yüzümü bile yıkamadan hemen dışarı çıkmak ve güneşin karşıdaki dağın ardından doğuşunu izlerken soğuğun bedenimi ısırması.. 
  Öğleden sonraları için tam fotoğraflık o altın saatler yılın en güzel bu zamanlarında kendini belli ediyor.Hele o sarı ve turuncunun her tonundan yaprakların üzerine vurduğunda.. Berkay akşamları mum yakmaya başladı. Mum ışığından çok hoşlanıyormuş o yüzden salonda akşamları artık mumları yakıyoruz.Dün küveti doldurmuş oyun oynarken aklına geldi ve ışığı kapatıp kokulu bir mum yaktık ve o parlak ışıkta sanki mağaradaymışız gibi hayal ettik.
  

Bu aralar biraz sıkıntılı bir dönem geçirmiştik. İptal olan planlardansa elimde olanlara ve yanımdakilere odaklandığımda stresim azaldı şimdi daha iyi hissediyorum.
  
  Mevsimsel olarak evin dekorasyonu da Berkay'ın minik dokunuşlarıyla değişiyor.Boyadığı açık,kapalı,uzun,tombul,sivri kozalakları vazolara koyuyor. Topladığı dalları,deniz kabukları ve taşları salonda sergiliyor. Etrafta kitap yığınları dolu ama bu beni mutlu ediyor. Bir portakalın kabuğunu soyduk mesela ve ucuna bir çubuk tarçın bağlayıp, mutfağa astık. Koltukların yanlarına asmak için battaniyelerimizi çıkardık. Bugünde beraber halloween için tuvalet kağıdı ruloları ve gazeteler ile vampirler,hayaletler,kurt adamlar falan yapacağız. Bulursam ona güzel birde süs kabağı almak istiyorum.

  Tabi ki yemekler, salatalar mevsime uygun olarak bolca mantar ve balıkta tüketmeye de başladık.Yazın aynı yemekleri tekrar ediyoruz gibi geliyordu ama kesinlikle kışın çeşit daha çok. Buda benim için ayrı mutluluk. Çoğu zaman evi tarçın yada elma kokulu kurabiye&kek kokuları sarıyor.İnanılmaz huzur verici.. 
Bu arada şunu merak ediyorum bu huzurlu ebeveynlik;  kitaplardan,seminerlerden öğrendiğinizle olmaz, bu yetiştirilme şeklinizle,ebeveynleriniz zihniyeti ve davranışlarıyla alakalıdır diye okudum.Ama buna inanmıyorum hatta karşı çıkıyorum çünkü annemde babamda inanılmaz huzursuz,sürekli bir şeylerde sorun arayan insanlar yani iyilerdir ama baya bildiğin "onca sorunun arasında nasıl hala gezebiliyorsun/gülüyorsun/yiyebiliyorsun" diye eleştirirler. En son Cemalnur Sargut'un Mesnevi sohbetlerinden birine katılacağımı duyup dalga geçtiler. Ben kimseyle neye inandığı yada inanmadığı için dalga geçmiyorum, fikrim sorulursa eleştirdiğim yerleri söylerim ama inanç konusunda kimsenin kalbini kırmam dikkat etmeye çalışırım çünkü hassas bir konu. Aslında mesnevi harika bir şey okumaya,araştırmaya başladığımdan beri kendimi budamaya başladım. Belli olduğu üzere en çok aile ve affetme üzerine çalışmam lazım, affettim desem de hala sinirleniyorsam daha olmamış demektir dimi:) 
  Eve girince müziğimi açıyorum ve yemeğimi de hazırlarken,evi toplarkende hiç söylenmiyorum. Bu şekilde Berkay'ı beklerken kendimce enerji topluyorum. İki sayfa kitap okuyup,kahvemi yudumlasam bile yüzüm gülümsüyor. Bazen de yeni bir diziye başlıyorum. Kendimi mutlu eden şeylere odaklanırsam eşime de,çocuğuma da daha anlayışlı oluyorum. Bana göre huzurlu ebeveyn olmak bir yolculuk gibi. Yol gösterici olarak Alfie Kohn ve Grille okumaya çalışıyorum. Deneyimlendikçe kendi tarzımda daha çok paylaşmaya çalışırım.
Bu gün Guardians of the Galaxy: Awesome Mix Vol. 1 & Vol. 2  dinliyorum.



4 Ekim 2018 Perşembe

Berkay Mutfakta

  Berkay'ın en sevdiği şeyler sırasıyla araba kurcalamak,müzik,dans ve mutfak da vakit geçirmek. Hepsiyle ayrı ayrı eleştirildiğimiz zamanlar oluyor haliyle. El kadar çocuğu mutfakta nasıl bırakıyoruz diye(!) aslında gözetimle serbest bırakıyoruz ki kendi kendine bir şeyler yapabilsin, ileride öğrenci evine çıkınca bir yumurta bir,makarna ve tostla zafiyet geçirmesin. Sonra el kızı gelsin iki sulu yemek yapınca kıymete binsin demiiiii? Yok öyle oğlumu kimselere emanet edemem kendisinden başka:)) 
  Ayrıca hoşuna giden bir müzik duyduğu anda yolda,okulda,arabada,sokakta fark etmez başlıyor ritme uyup sallanmaya, seviyor çocuk. "Erkek adam kırıtmaz" diyen fakat herhangi bir Ankara havasıyla kendinden geçip eğilip bükülen kazık kadar adamların yaptığı bu lüzümsuz yorumları zaten dikkate alıyor değilim. Balet olsa da tayt giyince erkekliği eksilmez, çüküsü düşmez aksine kondisyonlu,disiplinli,hem zarif hem güçlü biri olur! 
 Müzik konusuna gelince anne/baba ne dinlerse çocukta onu dinler diye bir şey yok. Bazen filmlerde sevdiği bir müzik olunca hemen bak diyor bana açıyoruz sonra oradan oraya atlarken baya kendine göre bir liste oluşturmuş oluyor. Bazen benim dinlediklerimden beğendiği oluyor kayıt ediyoruz listesine. David Bowie dinlemesini tuhaf bulanlar,bu yaşta çocuk F.Mercury dinler mi töbe töbee,sen açmasan Linkin Park'ı nereden duysun,ayyy türkü dinletme kıro mu olsun(türkü dinlemek neden kıroluksa artık) ,Kiss ne be çok korkunçlu videoları var, ZZ Top ne ola ki el kadar çocuğa "kırmızı ballık göldeeeee kıvrıla kıvrıla yüzüyor" yetmiyor mu diye tepki gösteriyorlar. Çocuğu farklı göstermek adına yaptığımı düşünenler bile vardır eminim aslında sadece serbest bırakıyorum. Hem kendileri mesela Demet Akalından "Hayırdır cevapsız çağrı atmışsın, unuttun galiba beni bir kevaşe için satmıştın!"   gibi evlerden ırak sözleri olan Türkçe pop'un birbirinden acayip şarkılarını dinletirken rahatsız olmuyorlar:)) Geçen gün sosyal medyada görmesem böyle şeylerden haberim olmayacaktı,keşke olmasaydı da.. Neyse bunu da zevk meselesi deyip geçiyorum. 

Bunca giderden sonra sizlere minnağın Pulp/Common People dinlerken mutfakta "amannn allahım nasıl ocağa yanaşıyor,ayyy şimdi kescek parmağını,yıkandı mı onlar temizlendi mi acaba,ayy blendırla etrafı mafettiiii" gibi düşüncelere dalacağınız bir çeşit Bavyera tatlısı olan Kaiserschmarrn için gerekli erik marmelatı nasıl hazırlanır videosu:) Instagram'a daha detaylısını koyuyorum ama valla en sonunda bir yutup kanalı açacağım oğlana.





3 Ekim 2018 Çarşamba

Kavgada Sevdaya Dahildi

  
  Geçenlerde kocCama bir sürpriz yapmış onu Kayıkhane'ye konsere götürmüştüm o gece minnak annemlerde kaldı.Sırf biraz daha uyanık kalabilmek için uyku öncesi ne var yok şakımış anneme eşşek sıpası:) 
  Bir kaç akşam önce minnak ile Paint it,black ile coşuyor,salonda kafa sallayıp oradan oraya koşuyorduk ki baba kişisi böyle şeylerden pek hoşlanmaz öyle bir baktı ve kafa sallayıp içeri geçti. Baş ağrısı tutunca pek bir huysuz olduğu için tabi söyleniyordu "gel bi öpem" dedim niyeyse çocuğun yanında çekinior adam sanırım oğlu kıskanıyor ve hemen ortamıza bodozlama atlıyor diye ama bebe bunu anneme şöyle anlatmış. "Geçen gün annem babamı öpmek istedi ama babam onu itekledi, inanabiliyor musun anane bunu senin kızına yaptı! Merak etme ben annemi hiç üzmüyorum onu hep seviyorum,sarılıyorum.." 

  İlk evlendiğimiz iki sene inanılmaz kavga ediyorduk çünkü her istediği yapılmış bir şımarık çocuk olarak alttan alma konusunda pek başarılı değildim, adam zaten hatasını kabul etmekte zorlanan bir model.Neyse sonuçta hakaret vs olmadan iş tatlıya bağlansa da o zamanlar birbirimizi yeme ve sonrasındaki barışma da sanırım tutkunun fazlalığındandı:)))) Şaka bir yana çocuktan sonra enerjim mi azaldı ne oldu kavgada edemiyorum. "he he" deyip geçtiğim çok şey oluyor nede olsa bir şekilde istediğimi elde edebildiğimi (geçte olsa) öğrendiğim için o tartışmalara hiç girmiyorum. Ama iştede beraberiz ve bazen parasal konularda tartıştığımız oluyor. Hakaret yada şiddet içerikli kavgalar değil zaten ama ses haliyle yükseliyor. Zaten ses tonu bir anda yükselen,çoşan insanlarız ve çocukta aksine (kendisi borozan gibi bir sese sahip olsada) yüksek sesten hoşlanmıyor. Hemen yanımıza gelip "tartışıyor musunuz yoksa kavgamı ediyorsunuz bakim?" diye soruyor. "Babamı üzme anne zaten çok stresli o" dedi geçen gün eşşek ama yeri geldi mi de babasını azarlıyor "anneme karışamazsın o özgür bir kadın" diye:)
  Ebeveyn olarak duygularımı çocuğuma göstermekten çekinmiyorum. Öfke sadece ona ait olumsuz bir duygu değil yada hüzün. Çünkü biz olumsuz duygularımızı sanki yok gibi gösterir her şeyi kapalı kapılar ardında yaşar isek sanki bunları sadece o yaşıyor gibi hissetmesini istemiyorum. Belki öyle bir şey yoktur ama ben öyle hissediyorum.Sonuçta birine sinirlenmek doğal,hırslanmak,öfkelenmek normal. Bunları tek yaşayan o da sanki sorun onda, onun dışında herkes sevgi pıtırcığı gibi değil bunu bilsin.
  Fikir ayrılığı yaşadığımız halde birbirimizi sevip beraber yaşayabildiğimizi görmesi de önemli diye düşünüyorum. Çocuklar zaten kavganın içeriğinden çok sesin yükselmesine ve mimiklerimize odaklanıyorlar ama benim evdeki model içeriğe de hakim olmayı sevenlerden. Dediğim gibi tartışsak da yine bir şekilde anlaşmaya varıyoruz ve bunu "aman bu durumu çocuğa bir ders verme şansı olarak görelim de tane tane konuşalım" gibi bir moda girmeden gayet doğal devam ediyoruz. Bana bunun yanlış olduğunu ve çocuğumu yok yere strese soktuğumu söyleyen biri oldu geçen gün. Daha önce evini su basmıştı ve onu bile çocuklarına söylememiş onları apar topar kardeşinin evine götürmüştü.Çocukları yok yere strese sokmanın gereği yok diye düşünüyor kendisi. Yani ne bileyim bazen psikologların söyledikleri de bana uymuyor sonuçta herkesin yaşam tarzı farklı,aile yapısı ve çocuğunun olgunluk derecesi farklıyken "kesin" olarak bu doğru yada yanlış denilebilir mi? Ben genelde kendime göre davranmayı seçiyorum kimi zaman sonu istediğim gibi olmuyor ama yanlışları da zaten böyle böyle öğrenmiyor muyuz? Tamam çocuk büyütmek önemli bir şey ama hiç hata yapmamak ve sürekli kitaplara göre davranabilmek mümkün mü? Gün sonunda çok pişman değilsem "ok iyiydi" diyorum ama baksana benim normal gördüğüm bir konuyu oğlan nasıl düşünmüş de anneme nasıl aktarmış. Gerçi onu o arada uyumamak için bahane olarak kullanmış ama yinede rahatsız olmadım da değil.. Şimdi ben bildiğim gibi mi devam etsem yoksa unicorn diyarında ki sevgi pıtırcığı mahallesinde yaşıyor gibi mi davransam? 
  Susmak,tepki vermemek bu seferde olayları çocuğun hayal gücüne bırakmak olmaz mı ne bileyim sonra kendisini suçlu hisseder falan daha kötü değil mi? Sorunların birini aşsak başka bir şey çıkıyor yahu, gerçekten ebeveynlik roller coaster gibi bir heyecan,bir korku,bir mutluluk,bir endişe derken geçip gidiyor..